ÇILGINTÜRKLER
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
ÇILGINTÜRKLER

Dostluk ve Kardeşliğin Adresi
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

Hz. Zülkarneyne (a.s) ve Hükümdar

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Yazar Mesaj
*
ByKadir
Admin
Admin

ByKadir

*
Üyelik tarihi: 15/01/09
Mesajlar: 169
Nerden:
Rep Puanı: 1169

*

Hz. Zülkarneyne (a.s) ve Hükümdar Vide
MesajKonu: Hz. Zülkarneyne (a.s) ve Hükümdar Hz. Zülkarneyne (a.s) ve Hükümdar Icon_minitimeCuma Şub. 06, 2009 10:55 am

* *
Hz. Zülkarneyne (a.s) ve Hükümdar


Zülkarneyn (a.s), ölüm endişesi ve nefs engelini aşmaya çalışan bir kavme uğradı. Oradaki insanların elinde dünya serveti namına bir şey yoktu. Rızıklarını sebzeden temin ederlerdi. Sebzelerini korumakta çok ihtimam gösterirlerdi. Ayrıca bu kavimde herkes kendi mezarını kazar, hergün mezarını temizler ve ibadetlerini burada yapardı. Zülkarneyn (a.s.), bunların hükümdarlarını çağırttı.

Hükümdar:

"Ben kimseyi istemiyorum. Beni isteyen de yanıma gelir." dedi.

Zülkarneyn (a.s.), bu söz üzerine hükümdarın yanına giderek:

"Ben seni davet ettim, niye gelmedin?" dedi.

Hükümdar:

"Sana bir ihtiyacım yok, olsa gelirdim." cevabını verdi.

Bunun üzerine Zülkarneyn (a.s):

"Bu haliniz nedir? Sizdeki bu hali kimsede görmedim." deyince hükümdar:

"Evet biz altın ve gümüşe kıymet vermiyoruz. Çünkü baktık ki, bunlardan bir miktar, bir kimsenin eline geçerse, bu sefer daha fazlasını isteyecek ve huzuru bozulacak. Onun için dünyalık peşinde değiliz." dedi.

Zülkarneyn (a.s):

"Bu mezar nedir? Neden bunları kazıyor ve ibadetlerinizi burada yapıyorsunuz?" diye sordu.

Hükümdar:

"Dünyalık peşinde koşmamak için bunu böyle yaptık. Mezarları görüp de oraya gireceğimizi hatırlayınca, her şeyden vazgeçeriz." dedi.

Zülkarneyn (a.s.):

"Niçin sebzeden başka yiyeceğiniz yoktur? Hayvan yetiştirseniz, sütünden, etinden istifade etseniz olmaz mı?" dedi.

Hükümdar:

"Midelerimizin canlı hayvanlara mezar olmasını istemedik. Bitkilerle geçimimizi sağlıyoruz. Zaten boğazdan aşağı geçtikten sonra hiç birinin tadını alamayız." diye cevap verdi.
Kaynak:Osman Nuri, Mesnevi Bahçesinden Bir Testi Su



İkramdan Kaçan Kadının Akibeti
Mutlu bir aileydiler. Bey kendine göre bir çevre edinmiş, mazbut dostlarıyla sık sık görüşüyor, onları zaman zaman da evine davet edip İslâmî konularda seviyeli sohbetlerde bulunuyorlardı. Ne var ki, hanım bu davetlerdeki hizmetinden memnun değildi. Nihayet bir gün son sözünü söylemekten çekinmedi:
– Artık ben misafir falan istemiyorum. Senin dostlarının çayını hazırlamaya da mecbur değilim!
Sakin ve edebli bey, her zamanki gibi sesini çıkarmadan düşünmeye başladı. Kendi kendine söyleniyordu:
– Benim dostlarım kahve dostu değil ki. Her biri İslâm’a hizmetten başka derdi, meselesi olmayan kültürlü insanlar. Bunlarla bir araya gelmek, şöyle bir çay sohbetinde meselelerimizi konuşmak bir eğlence değil, bir hizmettir. Ne var ki bu hanımın hizmetle, misafire ikramın sevabıyla hiç alâkası yoktur. Rabbim bana sabırlar ihsan eyle!..
Biricik kızı Mümine ise babasının hüznünü yüzünden okuyordu. Hemen atıldı:
– Babacığım, neden üzülüyorsun? Anneme bakma sen. Misafir ağabeyleri her zaman çağırabilirsin. Senin bütün hizmetlerini tek başına ben görebilirim. Çayını da, hattâ gerekirse sofranı da ben hazırlayabilirim!
Baba, çok etkilenmişti. Zaten çok sevdiği biricik kızını, daha da çok sevmeye başladı. Artık misâfirlerini rahatça davette bulunabiliyor, anneye rağmen küçük hanımın üzerine düşen hizmette hiç de kusur etmediği görülüyordu. Zamanında gelen berrak çaylarını yudumlarken de hizmetlerini konuşabiliyorlardı. Ne var ki Anne malum tutumunu yine devam ettiriyordu:
– Senin misafirlerinden de bıktım! Sana ne falan öğrencinin perişan oluşundan, filanların hizmete muhtaç halde bulunuşundan. Çivisi çıkmış dünyayı sen mi ıslah edeceksin? Sen kendine bak, kendi işinle, gücünle meşgul ol!
Hep sabır içinde şükreden bey, bir gün Eskişehir’den İstanbul’a gitmek zorunda kalmıştı. Arabasına hanımı ile kızı da bindiler. Yolda Cumayı münasip bir yerde edâ etmeyi düşünüyordu. Ne var ki, hanım yine itiraz etti:
– Cumayı yolda kılmaya mecbur değilsin. Hızlı git, İstanbul’da kıl!
Bu yüzden hızla yol alırken ansızın önlerine çıkan bir demir kasalı kamyonun altına girmezler mi! Tabii her şey bitmiş, her üçünün de hayatları sona ermişti. Haber duyulduğunda dostları koşuşmuş, ama ilahî takdiri kimse değiştirememişti.
Her üçünü de defnettikten sonra masum bir yakınları bunları rüyada gördü. Öyle bir rüya ki, tesirinden bir türlü kurtulamayıp bir maneviyat büyüğüne şöyle anlattı:
– Bey, hanımı ve kızı ile hacca gidiyorlardı. Sınır kapısına vardıklarında pasaport kontrolü başladı. Bey ile kızının bütün muameleleri gözden geçirildi. Eksik yoktu. Geçin, dediler. Hanımınkini kontrol ettiklerinde:
– Bu hanım bu pasaportla hacca gidemez! Geri çevirin! dediler. Hanım feryadı bastı:
– Ne münasebet! Biz bir aileyiz. Muâmelemiz aynı. İşte bu, beyim, bu da kızım. Bizi ayıramazsınız!
Cevap kesindi:
– Hayır! Senin muamelen onlarınkinden ayrı yapılmış. Sen giremezsin, çekil geriye bakayım.
– Bu rüyanın tevili ne ki? diye sorulduğunda maneviyat büyüğünün cevabı şundan ibaret oldu:
– Evladım, bunun tevile ihtiyacı yok ki, rüya açık!
O günden bu yana bu olay ürperti ile anlatılıyor, ibretle dinleniyor. Bilmem size de bir şey söylüyor mu?

Kaynak: Yeni Aile İlmihali, Ahmed Şahin, Cihan Yayınları
* *


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://cilginturkler.eniyiforum.net
Teşekkür Et

Hz. Zülkarneyne (a.s) ve Hükümdar

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ÇILGINTÜRKLER :: Yaşam ve Eğlence Merkezi :: Din ve İslam Bölümü :: Dini Hikayeler ve Hadisler -